Merhaba,
Çaresizlik insanı tüketiyor değil mi? Sen o kadar uğraş, aman zarar görmesin, aman ruhu incinmesin, aman fıtratı-mizacı bozulmasın de... ama bir türlü huzuru, sükûneti yakalayama...
Aslında bir sakin olsa, bir dediklerimi yapsa, her şey güzel olacak, ben de ona arzu ettiğim gibi anneliki babalık yapacağım diyor insan, değil mi?
Halbuki, ben kendime rağmen, kendi yaralarıma rağmen, kendi problemlerime rağmen, ona geniş ve duyarlı bir anne baba olmaya çalışıyorum, diyor insan, değil mi?
Bunların hepsini ben de söyledim, zaman zaman söylüyorum hâlâ.. emin olan söyleyen de bir sürü insan var... Çok git geller yaşadım, başka yol yöntemler bulmak istedim, denedim...
10 yıldır evliyiz. iki kızımız var. bir 5,5 yaşında, diğeri 1,5...
2012 de dinlemeye başladım. Arşivin tamamını dinledim ve 600 programdaki 4.900 adet sorunun tamamını yazdım. Şu sıralar yeniden dinlemeye başladım. Şimdi de pedagojik fihrist çalışması yapıyorum, yani kategorilere ayırıyorum soru-cevapları... Geçen sene ikinci üniversite olarak Sosyoloji'ye başladım...
Bunları neden yazıyorum?
Ya emin olun bu iş öyle kolay değil. Adem hoca da kolay bir şey anlatmıyor. "2 yaşına kadar emzirdim, e yanımda da yattı, neden olmuyor" denecek şekilde "teknik-taktik" meseleler değil...
Başlarda çok heyecanlıydım. Zannettim ki, bu sebeplere riayet edince, sonucu da göreceğiz... ama öyle olmadı...
Geç anladım, çok geç anladım...
Keşke çocuğuma çikolatayı az vermeye dikkat ettiğim kadar, kaygı vermemeye dikkat etseydim...
Keşke diz çöküp onun göz seviyesinde konuşmalar yapmaya çalışmak yerine, şöyle içten bir tebessüm ediverseydim...
Keşke problemle karşılaştığımda "şimdi ne yapacağız, ne demişti o programda.." falan diye düşünmek yerine, problemi kabullenecek genişliğe sahip olsaydım...
Keşke çocuklarıma odaklandığım kadar, eşime odaklansaydım, keşke... meğer bir babanın çocuğuna yapabileceği en iyi iylik eşine kaygı vermemesi, yük olmaması imiş...
Keşke hassas olacağım derken, kendimi kasmasaydım, yapmacık olmasaydım..
Keşke akrabalar çocuğuma uygunsuz davranınca aşırı tepki vermeseydim de, babalarını o halde görmeselerdi..
Yapamadım, yapamazdım da... çünkü bunları bilmek, yapmam için yeterli değildi ve hala yeterli değil...
İsterseniz, arşivi 10 kere dinleyin, buradaki tüm yazıları okuyun... elbette faydası olacaktır ama onun sizi götüreceği yer sınırlı... İki önemli faydası var arşiv dinlemenin.. pedagojik farkındalığınız artıyor, yani meseleleri daha sağlıklı yorumluyorsunuz. (bu arada Adem Hoca programlarda bir yol haritası çiziyor. Bir rota belirliyor. Detaylar çocuktan çocuğa değişiyor, bunu anne babanın iyi gözlemlemesi lazım. her tavsiye her çocuk için geçerli değil yani...)
Bir de Adem hocanın anlatımı, ses tonu, vurguları, içimizde dokunduğu noktalar insana iyi geliyor..
Bundan sonrası size kalmış... yani duygularını yönetme kısmı... işte bu kısım kritik.. neden? çünkü ruhsal iyileşme kaplumbağa hızında oluyor.. kimin iyileşmesi? bizim iyileşmemiz.. ya ben çocuğumu sordum, sen bizdeki sorunları anlatıyorsun? evet, bizi anlatıyorum, çünkü çocuklarımız böyle doğmadı... emin olun, ne davranış bozukluğu varsa çevrenin etkisiyle oluyor.. Bu çevrede anne baba da var, günümüz şartlarının etkileri de var...
Mesela, bizim çocukken kendimizi terapi ettiğimiz, kendi kendimize keşfetme imkanı bulduğumuz, kurallarını bizim koyduğumuz sokağımız vardı.. şimdi birçok çocuk evlere hapsolmuş durumda... 100m2 alanda, 4 dört duvar arasında anne ve çocuklar ne yapabilirse artık.. destek olacak nene, dede, teyze, komşu yok.. hatta köstek olan var... komşular yakın ama uzak... baba akşama ancak gelecek...
Ben şuna kanaat getirdim en sonunda...
Öncelikle bu yoldan, yani insânî çözümlerden başka yol yok... bulursanız bana da haber verin. yol bu yol, diğerleri çıkmaz sokak... ilk önce buna inanmanız lazım. İnanmazsanız birçok takipçi gibi yollarda takılıp kalırsınız..
Diğer konu ise, benim çocukluğumdan gelen sorunlarım var. Daralmış bir babayım, problem çözme yeteneğim gelişmemiş ve Adem hocanın tespitiyle mimiklerimi kullanamıyorum. vs...
bunları bir kabul etmek lazım ve iyileşmenin zaman alacağını da...
E bu arada çocuklar büyüyor gidiyor, onlara ne olacak? Olduğu kadar olacak... belki, benden bir şeyler bulaşacak onlara da ama benim çocukluğum gibi kötü olmayacak inşallah... onlar kendi çocuklarına daha iyi davranacak ve böylece nesiller alacak bir tasaffi (saflaşma) süreci başlayacak.
Yani, ben bir kısır döngüyü kırıyorum şuan... fazla değil, birkaç asır geri gittiğimizde müthiş bir toplum ve aile yapısı çıkıyor karşımıza. Nesiller boyu kirlene kirlene bugünkü hale gelmiş... şimdi de bu bulanık suyun durulması, berraklaşması nesiller alacak.. Ben ailemden öğrendiğim yol ve yöntemleri devam ettirmeyerek, dediğim gibi kısır döngüyü kırarak, aslında önemli bir iş yapmış oluyorum zaten...
Dediğiniz gibi bu forumda bir sürü kişi dert yanıp duruyor. Ama en azında bir arayışta, değil mi? peki dışarıdaki olayın farkında bile olmayan, cezaysa ceza, ödülse ödül, çocuk dediğin birinden korkacak diyen insanlar?? Henüz akıntıya kürek çektiklerinin farkında olmayan insanlar?? Bir yokoluş içinde varolduğunu zanneden yığınlar?? Bu insanların çocuklarının cevval olması sizi yanıltmasın... Belki de içindeki acıları duymamak için büründüğü bir hali var çocuğun..
Çocuğunuzu etiketlemeyin, kıyaslamayın, olduğu hali ile kabul etmeye çalışın..
Bir de şu var ki, kesinlikle atlanmamalı... biz zincirin sadece bir halkasıyız. evet önemli bir halkayız çocuğun hayatında, ama tek tesir unsuru biz değiliz. İleride karşılaşacağı bir öğretmen, arkadaş, eş ya da yaşayacağı bir hadise, bizim yıllarca veremediğimiz duyguları kazandırabilir çocuğa.. Allahın lütfü keremi nerede gizli bilemeyiz... Kader planında, sebepler dairesinde biz bize düşeni gücümüz yettiği ölçüde yapmaya çalışıyoruz..
Bu noktada, beklentilerimizi de minimuma indirirsek eğer, hayal kırıklıkları yaşamayız. Yani ben doğru olanı, en doğru şekilde yapmaya çalışıyorum, netice Rabbimin lütfu... 2x2=4 etmiyor her zaman.. bazen 3 eder bazen 5...
Peki, biz nasıl iyi olacağız, duygularımızı nasıl yöneteceğiz?
Bir ömür uğraşacağımız bu sorunun kısa bir cevabı var. "içimizdeki kıymıkları tek tek temizleyeceğiz..."
Daha fazla uzatmamak için bir örnek vereceğim.. bakın diyorsunuz ki, "Dun gece kizim uyudugu halde cok kizgindim bi an uyuyan cicuga kizginlikla baktugimi fark ettim." ardından çok güzel bir şey yapmışsınız ve yanına yatmışsınız. yani duygunuzu yönetmişsiniz...
Eminim, kızınızın yanına onun ihtiyacı olduğu için değil, kendinizin ihtiyacı olduğu için yatmışsınızdır... belki de çocuğumuza sarılmaya, onunla konuşmaya, oynamaya, en az onun kadar ihtiyacımız var, belki de daha fazla... "Çocuk insanı iyi eder" deki espri bu zaten...
Şimdi kıymık meselesine dönecek olursan, çocuğunuz o masum haliyle uyurken dahi size "dürtü" veriyor ya... işte bu dürtülerin sizin içinize dokunduğu, alıcısının olduğu bir yara var demekki.. o damarı takip edip, kaynağına inip, kıymığı bulup oradan çıkarmadıkça, iyi olmamız zor...
Hani, mızmızlanınca işimiz şişiyor, bir daral geliyor ya... bas bas bağırınca, çarpı çarpıveresimiz geliyor ya... bunlar hep içimizdeki kıymıklar.
Mesela, sözümüzü dinlemedi ve öfkelendik.. muhtemelen "yetersizlik duygumuza" dokundu.. Sevmek istedik, izin vermedi, canımız sıkıldı.. muhtemelen "değersizlik duygumuza" dokundu... bir şey söylediniz, "yalan söylüyorsun" dedi, halbuki doğru söylediniz ama kızdınız.. muhtemelen "suçluluk duygunuza" dokundu...
Bu minvalde, eşimizin, işimizin, çocuğumuzun velhasıl hayatımızdaki her şeyin içimizde dokunduğu karşılık bulduğu bir yer var... Onun için mesele, kişiler ya da hadiselerden ziyade, bize nasıl ve ne kadar tesir ettiği.
Bu forumda Ruhsal Difüzyon isimli bir yazı paylaştım.. orada içimize vizesiz giren duygulardan daha detaylı bahsettim.
Peki, çevremizdeki hadiseleri, kişileri kontrol edemiyoruz? edemeyiz de zaten.. onun için dışa değil, içe, içimize dönmemiz lazım..
Kıymıkları bulduktan ve yaralarımızı, duygularımızı anlamlandırdıktan sonra yönetmesi daha kolay olacaktır inşallah.. yine zor olacak da, nispeten kolay yani
)
Son olarak, iradi duyarsızlaşma konusunu da araştırmanızı tavsiye ederim. Forumda bu konuda da uzun uzun yazışmıştık...
Uzun oldu biliyorum ama konu derin olunca, çerçevesi de geniş oldu.. kusura bakmayın