Fadime Yazıcı
Editör
《《《
Anne 85 yaşına gelmiş, evladının evinde belki ömrünün son 5 yılını geçiriyordu. Hani gitgide yaşlandığı için belki de birnevi çoçuklaşıyordu; esprilileri gerçek anlaması, büyük ve küçük kasları yeterli işlevini görememesi, sakarlığının artması gibi...
Anne elleri titrediği için yemeği üzerine ve yere döktü.
Evlât kızdı "düzgün yesene anne, zaten kırk saate yiyorsun, biraz da dikkatli olsan!"
Anne utandı, duyduğu sözlere üzüldü "bilerek yapmıyorum ki, düzgün yiyebilsem yerdim zaten oğlum"
Evlât da üzüldü söylediği sözlere. Aceleci olmayı ve böyle kızmayı nerden öğrenmişti ki ?!
Annesini diğer annelerle kıyasladı evlat. Kendi annesi fazla nazlı, hastalık hastası, ev işlerinde hiç yardımcı olmayan hatta kaytaran biri olarak görüyordu, 85 yaşında olsa da. Bazen bunu dile de getirdiği oluyordu "Bak Yavuzun annesine, o da seninle aynı yaşta, hatta bir yaş büyük bile, yemeği falan pişiriyor, ev islerine yardımcı oluyor; sen yerinden kalkmıyorsun"
Anne "ahhh ahhh!" diyor. "Benim yaşam şartlarımla onunki bir miydi? O ömür boyunca sefa içinde büyüdü, yaşadı. Ya Ben!"
Evlat üzüldü. İçinden hak verdi. Annesi gerçekten çok şey yaşamış görmüştü. Herkes farklıdır diyebildi.. içinden... Kendisi okumuş, koca öğretim gorevlisi olmuştu; elbette yaptığının yanlış olduğunu biliyordu. Doğrusunu bildiği halde bu insan kıyaslama diline nerden dolanmıştı ki ?!
Anne biraz ilgisizlikten yakındı evladına. Biraz daha sevgi, şevkat, anlayış ve ilgi bekliyordu aslında. Bunu evladından beklemeyecekti de kimden bekleyecekti?
Evlât "Ne kadar çok çalıştığımı görmüyor musun anne? Ben ekmek parası derdindeyim sen biraz daha şımartılmak istiyorum diyorsun. Bana da yazık, öleyim de kurtulayım! "
Işte bu son cümle annenin yüreğine hançer gibi saplanmıştı. Bir anneye böyle şey söylenir miydi? Istediği tek şey, oğlu işten gelince azıcık onun gözlerine bakabilmesiydi. Zira böyle hep yük olduğunu, istenmediğini ve sevilmediğini düşünüyordu.
Evlât bir an durdu düşündü. Vicdansız değildi elbet. Annesi haklıydi. Ekmek parası peşinde koşmaktan ne zamandır annesiyle göz göze gelmediğini fark etti. Neden üzerindeki bu kemikleşmiş yapıyı söküp atamıyordu? Neye bu kadar öfkeliydi?!
En sonunda annesinin söylenmelerinden, kaprislerinden, sakarlıklarından ve hep ilgi beklemesinden sıkıldı. Huzur evine yerleştirmeye karar verdi yaşlı annesini. Akranlarıyla aynı yerde olsa birbirlerinin halinden daha iyi anlayabileceklerini, orda can sıkıntısı yaşamayacağını, hatta çoğunlukla kendi işini kendi yapmak zorunda kalacağı için biraz daha güçlenip toparlanabileceğini düşündü. Bakamıyordu, yetemiyordu. Evet evet, bu iyi fikirdi !
Annesiyle vedalaşma vakti gelmişti. Annesi son bir umutla dil döktü ağlayarak "Vallahi artık sesim çıkmaz, hiç söylenmem. Ne olur bırakma beni buralara."
Evlât, duygularını belli etmemeye çalışarak kararlı durmaya çalışıyordu "Anne bu senin iyiliğin için. Gör bak orda yaşıtlarınla nasıl da mutlu olacaksın. Sosyal aktiviteleri bol bir yermiş burası. Daha çok eğlenecek, güçlenecek ve bilgi sahibi olacaksın. Hem ben seni tamamen bırakıp gitmiyorum ki, söz her haftasonu ziyaretine geleceğim."
Evlât gayet kararlı ve dik durabilmeyi başarmıştı. Annesinin arkasından göz yaşlarının akmasına engel olamasa da kendisi 2,5 yaşındayken annesinin hemen hemen aynı telkinlerle onu kreşe bıraktığı günü hatırladı. O da çok ağlamış çok yalvarmıştı. Annesi kreşin çok faydası olacağına kendisini ikna etmişti. Evlât da buranın annesine çok faydalı olacağı eminliği içerisinde evine geri döndü. Tıpkı annesi gibi kendinden emin, annesi gibi kararlı ve onun gibi bilinçli olmanın huzuruyla...
》》》
Yorum yapmak isteyenleri bekliyorum.
Anne 85 yaşına gelmiş, evladının evinde belki ömrünün son 5 yılını geçiriyordu. Hani gitgide yaşlandığı için belki de birnevi çoçuklaşıyordu; esprilileri gerçek anlaması, büyük ve küçük kasları yeterli işlevini görememesi, sakarlığının artması gibi...
Anne elleri titrediği için yemeği üzerine ve yere döktü.
Evlât kızdı "düzgün yesene anne, zaten kırk saate yiyorsun, biraz da dikkatli olsan!"
Anne utandı, duyduğu sözlere üzüldü "bilerek yapmıyorum ki, düzgün yiyebilsem yerdim zaten oğlum"
Evlât da üzüldü söylediği sözlere. Aceleci olmayı ve böyle kızmayı nerden öğrenmişti ki ?!
Annesini diğer annelerle kıyasladı evlat. Kendi annesi fazla nazlı, hastalık hastası, ev işlerinde hiç yardımcı olmayan hatta kaytaran biri olarak görüyordu, 85 yaşında olsa da. Bazen bunu dile de getirdiği oluyordu "Bak Yavuzun annesine, o da seninle aynı yaşta, hatta bir yaş büyük bile, yemeği falan pişiriyor, ev islerine yardımcı oluyor; sen yerinden kalkmıyorsun"
Anne "ahhh ahhh!" diyor. "Benim yaşam şartlarımla onunki bir miydi? O ömür boyunca sefa içinde büyüdü, yaşadı. Ya Ben!"
Evlat üzüldü. İçinden hak verdi. Annesi gerçekten çok şey yaşamış görmüştü. Herkes farklıdır diyebildi.. içinden... Kendisi okumuş, koca öğretim gorevlisi olmuştu; elbette yaptığının yanlış olduğunu biliyordu. Doğrusunu bildiği halde bu insan kıyaslama diline nerden dolanmıştı ki ?!
Anne biraz ilgisizlikten yakındı evladına. Biraz daha sevgi, şevkat, anlayış ve ilgi bekliyordu aslında. Bunu evladından beklemeyecekti de kimden bekleyecekti?
Evlât "Ne kadar çok çalıştığımı görmüyor musun anne? Ben ekmek parası derdindeyim sen biraz daha şımartılmak istiyorum diyorsun. Bana da yazık, öleyim de kurtulayım! "
Işte bu son cümle annenin yüreğine hançer gibi saplanmıştı. Bir anneye böyle şey söylenir miydi? Istediği tek şey, oğlu işten gelince azıcık onun gözlerine bakabilmesiydi. Zira böyle hep yük olduğunu, istenmediğini ve sevilmediğini düşünüyordu.
Evlât bir an durdu düşündü. Vicdansız değildi elbet. Annesi haklıydi. Ekmek parası peşinde koşmaktan ne zamandır annesiyle göz göze gelmediğini fark etti. Neden üzerindeki bu kemikleşmiş yapıyı söküp atamıyordu? Neye bu kadar öfkeliydi?!
En sonunda annesinin söylenmelerinden, kaprislerinden, sakarlıklarından ve hep ilgi beklemesinden sıkıldı. Huzur evine yerleştirmeye karar verdi yaşlı annesini. Akranlarıyla aynı yerde olsa birbirlerinin halinden daha iyi anlayabileceklerini, orda can sıkıntısı yaşamayacağını, hatta çoğunlukla kendi işini kendi yapmak zorunda kalacağı için biraz daha güçlenip toparlanabileceğini düşündü. Bakamıyordu, yetemiyordu. Evet evet, bu iyi fikirdi !
Annesiyle vedalaşma vakti gelmişti. Annesi son bir umutla dil döktü ağlayarak "Vallahi artık sesim çıkmaz, hiç söylenmem. Ne olur bırakma beni buralara."
Evlât, duygularını belli etmemeye çalışarak kararlı durmaya çalışıyordu "Anne bu senin iyiliğin için. Gör bak orda yaşıtlarınla nasıl da mutlu olacaksın. Sosyal aktiviteleri bol bir yermiş burası. Daha çok eğlenecek, güçlenecek ve bilgi sahibi olacaksın. Hem ben seni tamamen bırakıp gitmiyorum ki, söz her haftasonu ziyaretine geleceğim."
Evlât gayet kararlı ve dik durabilmeyi başarmıştı. Annesinin arkasından göz yaşlarının akmasına engel olamasa da kendisi 2,5 yaşındayken annesinin hemen hemen aynı telkinlerle onu kreşe bıraktığı günü hatırladı. O da çok ağlamış çok yalvarmıştı. Annesi kreşin çok faydası olacağına kendisini ikna etmişti. Evlât da buranın annesine çok faydalı olacağı eminliği içerisinde evine geri döndü. Tıpkı annesi gibi kendinden emin, annesi gibi kararlı ve onun gibi bilinçli olmanın huzuruyla...
》》》
Yorum yapmak isteyenleri bekliyorum.